Macbook Günlükleri – Kişisel Deneyimler ve Görüşler

Başlarken;

MacOS ile tanışmamız; Macbook ile tanışmamdan daha öncesinde, “Hackintosh” aracılığıyla oldu. Birçok cihaz üzerinde “OpenCore” yardımıyla yaptığım kurulumlarda uzunca bir süre MacOS deneyimledim. Her şey ve her cihaz bir kenara artık saf bir “Macbook” deneyimleme zamanı geldi. MacOS kimine göre fazlasıyla iyi kimine göre de içinden çıkılmayacak bir işletim sistemi, insanları ikiye bölen bu işletim sistemini bir de anavatanında görmem gerekiyordu.

Hackintosh, MacOS deneyimimi baltalayacak bir noktada bırakıyordu beni. Her ne kadar işletim sisteminin tüm nimetlerini dibine kadar sömürebiliyor olsam da “Mac Ruhu” denen o hissi yaşayamıyordum. İnsanlardan dinlediğim ve duyduğum kadarı ile “Trackpad” aslında tüm olayı değiştirendi. Hackintosh üzerinde MacOS’un sunduğu tüm Trackpad hareketlerini kullanabiliyor olsam da tek sorun bunları bir “Touchpad” üzerinde deneyimliyor olmamdı.

Söze kolay olsa da bir “Mac Cihaz” almak, en azından Türkiye şartlarında şu yıllarda gerçekten çok zor. Hele de benim gibi, ilk kez Apple Ekosisteminde olan bir cihaz kullanacaksanız tereddütler ile karar vermek sizi biraz daha zorlayabiliyor. Cihaz başında “Alışabilir miyim?”, “USB girişi nerde abi?” ve “Bu kadar para vermek yerine daha ucuz yollu bir dizüstü bilgisayara mı yönelsem?” gibi sorular ile kafanız çorba olsa da ödemeyi yaptığınız an o çorba olan kafadan eser kalmıyor. Daha çok “Hah… Nasıl ödeyeceğiz şimdi?” sorusu ile gece uykularınızı kaçırıyorsunuz.

Bu makalede; siz okurlarıma, bu uykusuz geceler sonrası uzunca bir süre deneyimlediğim Macbook Cihazlar hakkında görüşlerimi ve deneyimlerimi, az da olsa hikâye tadında aktarmaya çalışıyor olacağım.

Bilgilendirme;

Görüş ve düşüncelerim öncesinde bu deneyimlerin tek bir cihaz üzerinde olmadığını belirtmek isterim. Elimden geçen, kullandığım Macbook ve Hackintosh cihazlarının yüzeysel detaylarını aşağıda inceleyebilirsiniz. (Aşağıdaki cihazlar sadece üzerinde MacOS deneyimlediğim cihazlar listesidir.)

  • MacBook Air / Pro
    • Macbook Pro 16” 2021 – (M1 PRO, 16GB RAM, 512GB SSD) – (Güncel Cihazım)
    • Macbook Air 13” 2020 – (M1, 8GB RAM, 256GB SSD)
    • Macbook Pro 16” 2019 – (Intel I7, 16GB RAM, 512GB SSD)
    • Macbook Pro 15” MID 2012 – (Intel I7, 8GB RAM, 256GB SSD)
    • Macbook Pro 15” MID 2010 – (Intel I5, 4GB RAM, 128GB SSD)
  • Hackintosh
    • ASUS N551JW – (Intel I7, 16GB RAM, 256GB SSD)
    • ASUS X556UQK – (Intel I5, 12GB RAM, 256GB SSD)
    • MSI GF63 8RD – (Intel I7, 16GB RAM, 512GB SSD)
    • Lenovo Thinkpad E14 – (Intel I7, 32GB RAM, 512GB SSD)

macOS ve Hackintosh ile Tanışma;

Bu serüvenin en başı – tabi o zamanlar daha MacOS olarak isimlendirilmiyordu – “OS X Yosemite” versiyonu ile başladı. 2014 senesinde ortaya koyduğu o tasarım dili o kadar hoşuma gitmişti ki. O zamanlar masaüstü bilgisayarımda Windows 8 veya 8.1 sürümünü kullanıyordum. Bir çocuk olarak istemsizce yükseldiğim Macbook için “OS X üzerinde oyun oynayamazsınız.” açıklamalarını ve yorumlarını görünce başımdan aşağıya buz gibi sular boşalmıştı. O an hayalleri yıkılmış bir çocuk, Windows üzerine tema kurup, OS X Yosemite deneyimlemeye çalışırken buldum kendimi.

OS X Yosemite GUI

Üzerinden geçen birkaç hafta sonrasında, araştırmalarım beni Hackintosh ile tanıştırdı. Tekrar içimde körüklenen Yosemite aşkı ile bir şans vermek istedim. Oyun oynayamasam da Yosemite’yi deneyimlemek istiyordum. Aslında hackintosh’da yapılan işlem kâğıt üzerinde çok basitti. Yapılması gereken – basitçe bir şekilde – bilgisayarınızın SMBIOS bilgilerini düzenleyip bir Mac Cihaz olarak davranmasını sağlamaktı. O senelerde popüler olarak “Clover” adında bir araç kullanılıyordu. Tabi öyle tak çalıştır bir sistem değil, günlerce süren bir emek ile yapıyordunuz bunu. Fakat sonrasında öğreniyorum ki kullandığım işlemci “AMD Althon 64 (2003)” ile kurulum yapamıyorum. Yine bir hayal kırıklığı ile Yosemite aşkını gönlüme gömüm unutmaya çalışıyorum.

2016 senesinde üniversite hayatım için aldığımız “ASUS X551JW” ile bilgisayar hayatıma Windows 10 ile yepyeni bir sayfa açıyorum. Ama kafamız nasıl güzel. AMD Althon 64, 4GB RAM ve 120GB HDD sonrası ilaç gibi gelen Intel I7, 16GB RAM ve 256GB SSD ile tadından yenmiyordu. O sene içerisinde OS X adının MacOS adına geçişinin sağlandığı “Sierra” ile göz göze geldik. Uzun araştırmalar ve gerçekten geçen uykusuz geceler sonrası, Clover yardımıyla ilk Hackintosh cihazım karşımdaydı. Windows’un yanına kurmuş olmanın verdiği rahatlıkla, çalışacağım zaman Hackintosh’a, oyun zamanı da Windows’a geçerek hayatıma devam ediyordum. Ta ki bir sabah uyandığımda MacOS’un açılış ekranında koskocaman bir engel işareti ile karşılaşana kadar. Arkadaşımın arkamda durup “Senin elmaya kurt kaçmış galiba?!” demesiyle haykırdığım o an, MacOS aşkımın bu şekilde söndürülemeyeceğini ve gerçekten bir Mac cihaza ihtiyacım olduğunu anlamış, 2020 yılına kadar MacOS defterini kapattım.

macOS ile Karşılaşma;

Mac olmayan bir cihazda, günlerce verdiğim uğraşlar sonucu “Boot Chime” sesini duyduğum o ilk an, tüylerimin diken diken olduğunu hala hatırlıyorum. Tarif edilemez bir tatmin duygusu ile “MacOS Sierra” karşımdaydı.

Windows’tan MacOS’a geçen yeni bir kullanıcının, geçişinin ne kadar zor ve problemli olduğunu “@” karakterini yapmak için “CTRL + Q” kombinasyonuna masumca ve tertemiz niyetler ile bastığı an kapanan tarayıcı diyor ve susuyorum. Önüne geçmek ve alışkanlıklara ayak uydurmak için “Klavye Ayarları” içerisinden tuşları yeniden atayınca da bu sefer diğer kombinasyonların birbirine girmesi sorunsalı ile başlıyor bu hikâye.

MacOS benim için; Windows ve Linux işletim sistemini bir araya getiriyordu. Kişisel olarak Windows üzerinde sadece GUI üzerinden işlemlerime devam ederken, Linux üzerinde de Terminal dışında bir yerde takılmıyordum. Ama MacOS’da durum değişmiş hem GUI hem de Terminal üzerinde işlerimi ilerletebiliyordum. Terminal üzerindeki işlemlere kolayca entegre olmamın sebebi tabi ki Linux ve MacOS’un UNIX tabanlı olması ve aynı atadan gelmesiydi. Aradığım işletim sistemini bulmuştum. Benim için GUI ve Terminal’in mükemmel uyumuydu MacOS.

macOS ve Macbook Deneyimleri;

Tanışma ve Karşılaşma hikayelerimden sonra Deneyimlerimi dilim döndüğünce anlattığım bölüme sonunda ulaştık. Başlamadan önce olabildiğince gördüğüm ve deneyimlemek istediğim her işletim sistemine uzanmaya çalıştığımı, bu sebeple MacOS üzerinde deneyimlediğim çoğu şeyi başka bir işletim sistemi ile kıyaslıyor olacağımı, makalemde belirttiğim deneyimlerin ve görüşlerin kişisel olduğunu, herhangi bir markayı veya işletim sistemini, kötülemek veya yüceltmek amaçlı olmadığını belirtmek isterim.

Bu bölümde Macbook ve Macbook üzerinde çalışan MacOS ile ilgili deneyimlerim yer alacaktır. Hackintosh ile ilgili herhangi bir deneyim bu bölümde bulunmayacaktır.

MacBook Pro M1 Pro 2021

Her zaman olduğu gibi bardağa dolu tarafından bakarak başlamak istiyorum. Macbook kullandığım süre zarfında Donanım ve Yazılım uyumunun mükemmelleştirilebileceğini anladım. Fakat altını inatla çizmek istiyorum ki “sadece belirlenmiş donanımlar” ile mükemmelleştirilmiş.

Bir ürün veya donanım alırken kişisel zevklerinizden ziyade üzerindeki “MacOS Uyumludur” ibaresini aramak ve alınacak ürün tercihlerini bu şekilde yapmak, doğal olarak MacOS uyumlu olan bu ürünlerin fiyat etiketlerinin biraz daha tuzlanması hem içimizi hem de cebimizi biraz yakıyor. Bazen bu ürünler sadece belirli MacOS sürümleri üzerinde de çalışabiliyor. Örneğin aldığınız bir WiFi adaptörü sadece MacOS Mojave ve altı sürümlerde çalışıyor. Tabi ki her markanın ve her ekosistemin yaptığı gibi Apple da kendisine bağlı bırakmak için uğraşıyor. Fakat alternatifler aramaya çıktığınızda bile kısıtlanmak, biraz sinir bozucu bir hal alıyor.

Apple’ın ileri vadede yatırımları Macbook üzerinde de çok fazla baş gösteriyor tabi ki. Eski Macbooklar üzerinden örnek verecek olursak VGA veya HDMI portları yerine dönüştürücüler ile bu portlardan tam destek alabilecekleri Mini Display Port eklenmişti. Çünkü kullanıcı ileri vadede bu cihazı kullanırken sadece VGA ya da sadece HDMI destekli bir monitöre geçiş yapabilirdi. Yeni cihazlarında da bu yatırıma örnek olarak Type C portlarını örnek verebiliriz. Aslında sadece Type C portları desek daha doğru olur. (M Serisi Macbook Pro cihazlar hariç tutulmuştur.) Port azlığı veya dönüştürücü kullanma bazı kullanıcılar tarafından fazlasıyla problem olarak belirtilse de fark ettiyseniz güncel teknolojilerin hepsinde Type C kullanmaya başladığımız şu dönemde USB A’ya ufaktan veda ediyoruz. Artık “USB A to Type C” dönüştürücüler yerine “Type C to USB A” dönüştürücü kullanan kullanıcılar bile var.

Apple USB-C Dijital AV Çoklu Bağlantı Noktası Adaptörü

Benim kişisel olarak yaşadığım ve dillendirmek istediğim konu bunlardan farklı olarak HUB ısınması ve HUB problemleri. Orijinal Apple HUB’ları da kullansam Apple Mağazasında satılan Alternatif ürünleri de kullansam bu ısınma ve port problemlerinin önüne geçemiyorum. HUB sadece cihaza bağlı boşta dururken bile ısınıyor arkadaş. HUB üzerinden cihazı şarj etmek işlemine bile girmiyorum. Artık HUB üzerinde sucuk pişirebilir kıvama geliyorsunuz. Bunlar için sunulmuş alternatif yollar bile var birkaç forum araştırması ile sizler de ulaşabilirsiniz. Yorumlardan bazıları “Sol taraftan cihazı şarj ederken HUB bağlantısını sağ taraftaki Type C üzerinden yapalım.”, “Fazla ısınmanın ve port arızalarının önüne geçmek için HUB kullanırken cihazı şarj etmeyelim.”, “HUB kullanmayalım direkt diğer ucu Type C kablo kullanalım.” şeklinde uzayıp giden bir yorum listesi ile karşı karşıyayız. Kişisel HUB deneyimlerim arasında bazen HUB taktığımda güç yönetimi kafayı yiyor ve örneğin HUB üzerinden HDMI görüntüsü alırken bir anda kesiliyor. Ayarlar içerisinde bir ekran bağlantısı gözükse de Macbook görüntü çıktısı vermiyor. Aynı şekilde dosya aktarma sırasında bu olayı yaşarsanız dosya aktarma işlemi yarıda kesiliyor. HUB söküp takmak da fayda etmiyor. Bu durumda yeniden başlatmak ile baş başa kalıyorsunuz. Şahsi görüşüm ve düşüncem M Serisi Macbook Pro üzerindeki yeni portların eklenmesinin sebebini buna bağlıyorum. MagSafe sayesinde şarj sırasındaki ısınma problemimiz ortadan kalkıyor. Üstüne üstün hızlı şarj gibi mükemmel bir olay Macbook üzerinde de hayatımıza giriyor. HDMI portu sayesinde görüntü aktarma ve HUB taşıma probleminin de önüne geçiyoruz. SD Kart ile dosya taşıyan kullanıcılar için de veri problemi yaşamaması için misler gibi portumuz da hazır. Çicek gibi olmuş işte.

M Serisi MacBook Pro Portları

Eskiden kullandığım “M1 Macbook Air” cihazımda HUB yanımda evimin anahtarı gibi eksik olmazken, güncel olarak kullandığım “M1 Pro Macbook Pro” cihazımda HUB kullanma ihtiyacını sadece USB A cihazlarımda yaşıyorum. Kıyaslamak ve örnek vermek gerekirse bu HUB’ları güncel olarak kullandığım MSI GF63 10UC cihazımdaki Type C üzerinde kullandığımda bu ısınma sorununu yaşamadığımı da eklemek isterim.

Liquid Retina XDR Ekran hem de HDR destekli. Böyle bir şey yok. Anlamak ve kıyaslamak için deneyimlemek ve bir gün geçirmeniz kesinlikle gerekli. Güncel kullandığım M1 Pro Macbook Pro üzerinde 120Hz (ProMotion) ile sunulan bu ekrana bir kere alıştım ve başka bir dizüstü bilgisayar ekranına baktığımda afallıyorum. “Bu ekranı buna takamıyor muyuz ya?” sorusunu çok kez kendime ve Google amcaya sormuş bulundum. Fakat gel gelelim harici monitör problemlerine. Apple Destek üzerinden yaptığım telefon görüşmesinde de aldığım cevaplar ile aydınlandım(!) resmen. M Serisi Macbook cihazlara geçtiğimden beridir bu problemi yaşıyorum. Kullandığım harici monitörler “Viewsonic VX2776 SMHD” ve “Dell U2421HE” modeli. U2421 monitörünün aksine VX2776 monitörü tercih etmemin özel sebebi A-IPS oluşuydu. “8 Bit + 2 Bit FRC” yerine “10 Bit Renk Derinliği” sunuyor. Eski kullandığım Intel Serisi Macbook cihazlarımda bu sorunu yaşamazken, M Serisi Macbook (M1 Pro ve M1 Air cihazlarımda) üzerinde daha çok siyah veya gri ekranlarda, diklemesine bir şekilde oluşmuş bir sağ bir sol yapan çizgiler bulunuyor. Dilim döndüğünce anlatmaya çalıştığım saçma bir dalgalanma yaşıyorum. Apple ile görüştüğüm süreçte aldığım cevap ise “desteklenmeyen monitörler” kullanmam yönünde oldu. Intel Serisi cihazlar üzerinde görüntü aktarımından Intel CPU içerisindeki HD Graphics ailesi bu monitörleri desteklerken, M Serisi CPU içerisindeki GPU ailesi bu monitörleri desteklemez olmuş. VX2776 üzerinde yaşadığım dalgalanma problemine ek neredeyse denediğim tüm monitörlerde HDMI DDC yönetimi sağlayamıyorum. Eğer MacOS üzerinde “MonitorControl” veya “Lunar” gibi uygulamalar kullanıyor iseniz DDC desteği yerine Software Support ile bu işlemleri yürütüyorsunuz. Yani desteklenen ürün yelpazesi yine daraltılmış. Bu daraltma işleminin daha verimli ve daha sağlıklı bir işletim sistemi ve cihaz deneyimi sunulması için yapıldığını bilmek güzel olsa da yine alternatif ürün problemi olabildiğince arttırıyor.

MacBook XDR Display

Hoparlörlere geldiğimdeyse sesi piyasadaki çoğu dizüstü bilgisayarlara göre muazzam. Zaten Stereo özelliği olmaz ise olmaz. Ek olarak Dolby Atmos ile uzamsal bir ses desteği eklenmiş. Bir odayı sesiyle yeterince tok bir şekilde doldurabiliyor. Diğer cihazlarımın hoparlör yetersizlikleri yüzünden kulaklık ile dinlediğim müzikleri Macbook üzerinde hoparlör ile dinlemekten resmen zevk alıyorum. Şu ana kadar sadece görüşmelerim sırasında kulaklık ihtiyacı duydum. Macbook üzerinde diğer cihazlardaki yaşadığım hoparlör problemlerini yaşamadığımı da eklemek isterim.

MacBook Pro Hoparlörler ve Mikrofon

Klavye kullanımı konusunda gayet yeterli. Yorulma ve parmaklarımın ulaşmaması gibi bir sorun şu ana kadar hiç yaşamadım. Desteklediğim ve sevdiğim bir konu ise ekran boyutu fark etmeksizin tüm Macbook cihazlarda klavyenin aynı boyutta olması. 13” cihazda da aynı 16” cihazda da aynı klavyeyi sunuyorlar. Bu bağlamda Macbook cihazlar arası geçişte klavye alışkanlığı değiştirmek gibi bir sorun ile karşılaşmıyoruz. Eksik olarak dillendirebileceğim bir nokta klavye aydınlatmasının FN tuşu ile bir kombinasyonunun olmaması. Her ne kadar ortam ışığına göre aktifleşen bir özellik olsa da parlaklık oranı sabit kalıyor. “Denetim Merkezi” üzerinden parlaklık oranını kontrol edebiliyorsunuz. Tipik bir Windows kullanıcısının ilk fark ettiği nokta “Delete” tuşunun olmayışı. Sırf bu sebeple ilk başlarda durmadan bilgisayarın güç tuşuna basıp duruyordum. Sonrasında “FN + Backspace” tuşu ile “Delete” işlemi yapabildiğimi fark ettim. Fakat dediğim gibi bu negatif veya pozitif bir yorumdan ziyade sadece alışkanlıklar.

Hazır mıyız? Evet o geliyor efendim. Trackpad. Normal bir Touchpad değil. Gerçekten hissiyatı ve çalışma mantığı çok farklı olan bir izleme dörtgeni. Alışılagelmiş touchpad tıklanıldığında bir buton tetikler ve duyulan “tık” sesi aslında baskı yaptığınız butondur. Buton daha çok touchpad’in alt orta noktasında bulunur. Bu sebeple de touchpad üzerinde orta veya üst noktalarda tıklama işlemi biraz daha baskıya ihtiyaç duyar. Fakat trackpad buton mantığı ile çalışmaz. Baskılar ve baskı yaptığınız miktara göre duyulan “tık” sesi haptic feedback etkisi yaratacak titreşim motorları ile sağlanır. (Buna IPhone’lar üzerindeki TapTic Engine mantığı ile bakabilirsiniz.) Bu sebeple trackpad üzerinde nereye baskı uygularsanız uygulayın o hissi her noktasında aynı oranda ve aynı şekilde alırsınız. Macbook cihazların hepsinde klayve boyutunun sabit kalması sebebiyle büyüyüp küçülen trackpad ve hoparlörler oluyor. Trackpad’in küçülmesi de 16” cihaz kullanan birisi için 13” cihaza geçmek bazen “Niye bu kadar ufak bu Trackpad ya?” sorusu ile baş başa bırakıyor. Aslında Trackpad’i MacOS üzerinde bu kadar tatlı kılan şey “Gestures (Jestler / Hareketler)”. “Bootcamp” veya “Parallels” gibi araçlar kullanarak Windows ya da Linux türevi çalıştırıyorsanız, MacOS üzerindeki kullanım rahatlığını hissedemiyorsunuz. Çünkü Gestures dediğimiz kısayollar tamamen yazılımsal olarak kontrol ediliyor. Her ne kadar aynı tadı vermese de Windows ya da Linux üzerinde de MacOS Gestures’lerini çalıştırabileceğiniz ara uygulamalar bulunuyor. Bazen MacOS üzerindeki Gesture’ler de yetersiz kalıyor. Bu sebeple alternatif olan “Multitouch” gibi uygulamalar kullanarak kendinize özgü Gesture’ler ekleyebilirsiniz. Ben Windows ve Linux’tan alışkın olduğum “Üç Parmak Yardımıyla Mouse Orta Tuş Tıklama” özelliğini aktifleştirmek için kullanıyorum.

MacBook Pro Klavye ve Trackpad

Oyun noktasına gelecek olursak birçok alternatif önümüze çıkıyor. “GeForce Now” gibi stream servisleri kullanılabilir. “Steam” üzerinde tüm oyunlar olmasa da MacOS destekli birçok popüler oyun var. En azından vakit öldürebilecek bir kütüphane oluşturabiliyorsunuz. Intel Serisi cihazlardaki GPU biriminin yeterince güçlü olmaması sebebiyle Bootcamp ile Windows geçişi yapsanız bile tam verim alamıyorsunuz. M Serisi cihazlarda şu an Bootcamp mümkün olmadığı için ya desteklenen oyunlar ile sınırlı ya da Parallels gibi sanal makineler ile Windows çalıştırmak oyun oynamak mümkün. Fakat sağladığı verim ve oynanabilirlik, oyundan oyuna farklılık gösterebilir cinsten.

MacOS işletim sistemi konusunda ben sürüm geçişlerinde (örneğin Big Sur’dan Monterey’e) “Online Recovery Mode” üzerinden sıfırdan kuruyorum. Sebebi sürüm geçişlerinde yaşanabilecek uygulama veya donanım uyuşmazlıklarını minimuma düşürmek. Fakat çözemediğim ve yaşadığım birkaç problem de şu şekilde. Cihazlarımı “Kapat” butonu ile cihazı kapatırken bazen gecikmeli kapanmalar yaşıyorum. Sebebini şahsen çözemedim. Butona tıkladıktan yaklaşık 1 dakika sonra sonrasında cihaz kapanıyor. Herhangi bir problem teşkil etmese de deneyimimi paylaşmak istedim. Bu soruyu insanlara yönelttiğimde daha çok “Macbook’u neden kapatıyorsun ki uykuya al. Kapatmana gerek yok o cihazı.” gibi tipik cevaplar alıyorum. Geliştirme süreçlerinde ise Intel Serisi cihazlarımda da M Serisi cihazlarımda da orta yüklü bir package.json içeren projelerde ne zaman ki NPM aracılığıyla bir komut kullansam feleği şaşmış bir hale dönüyor. Sanki işkence testine sokuyorum cihazı. Her ne kadar NPM komutlarının IDE ile ilgisi olmasa da direkt Terminal üzerinden de NPM işlemlerini tetiklediğimde aynı sorunu yaşıyorum. Windows üzerinde de benzer sorunları yaşadığımı belirtip bu ve benzer NPM sorunlarını sadece Linux Türevlerinde yaşamadığımı da eklemek isterim.

Batarya konusuna değinmeden tabi ki olmaz. Macbook Pro M1 Pro (yaklaşık 9000mAh) üzerinde ortalama yükte yaklaşık olarak 15 – 16 saati geride bırakabiliyorum. Macbook Air M1 (yaklaşık 4500mAh) üzerinde ise ortalama yükte yaklaşık olarak 8 – 9 saati geride bırakabiliyorum. Macbook dışında deneyimlediğim bilgisayarları göz önüne alarak donanım farklarını düşünürsem sağlıklı bir kıyaslama yapamayacağımdan, bu konudaki kıyaslama tamamen size kalmış. Harici ekran kartı ve aygıtlar ile pil sömürüsü yapan bir oyuncu dizüstü bilgisayarı ile Macbook kıyaslamak yerine, Intel U veya H serisi bir işlemciye sahip bir workstation dizüstü bilgisayarı ile batarya kapasiteleri göz önünde bulundurularak kıyaslanması taraftarıyım.

Ek Kaynaklar;

Umarım ki “Macbook Günlükleri – İlk Karşılaşma” makalesi hoşunuza gitmiştir. Keyifli ve Bol Bug’lu Günler Dilerim.

Yasin Erarslan

One thought on “Macbook Günlükleri – Kişisel Deneyimler ve Görüşler

Atakan A. için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir